9 Nisan 2013 Salı


Kitabımız OKU'nun ikinci baskısı www.netkitap.com, İleri Kitapevi, Duvar Kitapevi, Alsancak Genel Merkez'imiz, Marmaris ve Ortaca şubelerimizde satışa sunulmuştur. Çok yakında D&R'larda da bulabilirsiniz. İzmir Tüyap Kitap Fuarı'nda da varız. Kitabımızla ilgili görüş ve düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızı diliyoruz. SEVGİ...

www.serkanozkan.com.tr       www.okunlp.com


29 Mart 2013 Cuma

ZİHİNSEL ATALETİ YENMEK İÇİN ÖNERİLER



  1. Karar verdiğiniz zaman süresine uyarak düzenli olarak yazılar yazın. Bu, günlük tutmak olabileceği gibi terörden, ne olacak bu fenerin hali”ne kadar, yemek tarifinden duygularınıza dek her konuda olabilir. Yazmak insanlara duru bir biçimde düşünme ve zihni toplama imkânı sağlar.
  2. Her ay en az bir kitap okumaya çalışın. Sevdiğiniz türden kitaplarla işe başlayın. Her gün 15 dakikadan az olmayan bir süreyi kitap okumak için ayırın.
  3. Bir ansiklopedi, sözlük, deyimler ve atasözleri kitapları gibi kitaplardan pasajlar okuyun, kimi zaman not alın, bunu sürekli yapın.
  4. Zihninizi zorlayan bir kitap ya da makalelerden her gün birkaç sayfa okumayı alışkanlık haline getirin.
  5. Mutlaka bir günlük gazete okuyun. Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için okuyun.
  6. Karşılaştığınız yaşam hallerini kendi içinizde tartışın. Bunun anlamı ne? Bu durumda başkası ne yapardı? Neden öyle yapardı? Niye ben böyle yaptım/yapıyorum? Böyle yaşamak beni nereye götürecek? Okuduğum yazı bana neleri düşündürdü/hissettirdi? Dahası bunları yazın.
  7. T. Henry Huxley’in sözünü unutmayın: “Her alanda bir şeyler bilin, bir alanda her şeyi bilin.”

Kişisel Ataletin Türleri ve Örnekleri:
Meşhur suyu ısınan kurbağa hikâyesini hatırlayalım önce. Bir kurbağayı sıcak suya atarsanız kurbağa zıplayarak kaçar. Ancak kurbağayı normal sıcaklıktaki suya koyup suyu yavaş yavaş ısıtırsanız, kurbağa reflekslerini kaybetmeye başlar ve sıcaklık onun için dayanılmaz hale gelip sudan dışarı çıkmak için çabaladığında kaslarının çalışmadığını fark eder. Ataletin oluşumu da bu şekildedir. Atalet sinsice bünyeye yerleşir ve savunma refleksini felç eder. Çünkü atalet, bir çeşit psikolojik kanserdir. Kanserle ataleti kıyasladığımızda aşağıdaki benzerlikleri görebiliriz:
1.      Her ikisi de sinsice ve aşama aşama oluşur.
2.      İkisi de savunma sistemlerini çökertir ve kalıcı hale gelmeye çalışırlar.
3.      İkisiyle de başa çıkabilmek için moral güce ve pozitif düşünmeye ihtiyaç vardır. Ancak ikisi de önce moral gücü tüketir.
4.      İkisinden de kurtulmanın en etkili yolu erken teşhistir.
Atalet içindekilerin ortak davranış biçimi, bugün yaptıklarının gelecekte yol açacağı sonuçları düşünmemektir. Olaylara kısa vadeli ve anlık psikolojiyle yaklaşırlar. Kararsız, isteksiz ve şevksiz çalışırlar. Kötümser ve kendilerini eylemsizliğe itecek şekilde düşünürler. Yapmaları gereken işleri sürekli ertelerler. Rahatlığın tuzağına düşerler acı çekmemek için sorunlarla yüzleşmekten kaçınırlar, bu nedenle de çözüm üretmeyi ve uygulamayı sürekli geciktirirler.

www.serkanozkan.com.tr    www.okunlp.com




12 Mart 2013 Salı

ATALET 1

Bir kişinin gerçekten “yapması gerektiğini” düşündüğü, niçin yapması gerektiğini bildiği, nasıl yapabileceğini öğrendiği, yapmayı istediği, yapabileceğine inandığı, yaparsa ne kazanacağını, yapmamakla ne kaybettiğini bildiği bir iş hakkında hiçbir şey yapmadan durması, atalet halinde olduğunu gösterir.

İnsanların çoğunluğu aslında hayatta başarılı olmak için neler yapmaları gerektiğini gayet iyi biliyorlar. Başarılı olamadıkları için neler kaybettiklerinin, ne acılar çektiklerinin de farkındalar. Başarılı olurlarsa neler kazanacaklarını, ne kadar mutlu olacaklarını da biliyorlar. İsterlerse nasıl başarılı olacakları ile ilgili de pek çok şey biliyorlar. Sorulduğunda başarılı bir insan olmayı istediklerini de söylüyorlar. Peki, neden bu insanlar başarılı olamıyorlar? Niye bu ülke hala “kaybedenlerin” ülkesi? Neden başarılı, mutlu ve halinden memnun insanların genel nüfusa oranı %10 bile değil?
 
İnsanları durduran, onları ellerinden gelenin en iyisini yapmaktan alıkoyan, yaşayabilecekleri en iyi hayatı yaşamalarına engel olan şey “atalet” halinde yaşamalarıdır.
 
Atalet; bir kişinin, kurumun ya da toplumun yapması gereken bir işi gereken zamanda, yapması gereken yerde ve yapması gerektiği gibi yapmamasıdır.
 
Atalet, teknik anlamada eylemsizlik, durağanlık, hareketsizlik demektir. Gündelik dilde tembellik, ağırkanlılık, yılgınlık, yavaşlık, hantallık gibi kelimelerle ifade edilir. Üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareket etme, yumurta kapıya gelmeden harekete geçmeme gibi deyimler ataletliler için çokça kullanılır. Kısacası ataletliler hayatı ağır çekim filmlerdeki gibi yaşayan insanlardır.
Atalet halindeki kişiler sürekli birilerini suçlarlar, başkalarının işlerini ne kadar kötü yaptıklarından bahsederler, hatta o mevkie makama gelirlerse o işi ne kadar iyi yapacaklarına dair parlak fikirleri de vardır. Ancak aynı kişilerin kendiişlerini iyi yapmak, daha iyi yapmak için en ufak bir çabaları bile yoktur. Kendi meslekleri ile ilgili yayınları takip etmezler, gelişmeleri izlemezler, görev başındayken son derece isteksiz ve somurtkandırlar. “Mesai bitse de gitsek, akşam olsa da yatsak” havasındadırlar.
Kişisel ataleti sorgulamaya bazı sorular sorarak başlayalım: Kesin, net ve tam olarak kim olmak, neler yapmak, nasıl bir hayat yaşamak istiyorsunuz? Bu istediğinizi ne kadar zaman içerisinde hangi bedeller karşılığında nasıl elde edebilirsiniz? Sizin diğer insanlara göre daha iyi yapabileceğiniz işler neler? Hedeflediğiniz şeyi kesin olarak başarabilecek olsaydınız yarından itibaren ne yapardınız?
 
Neden bunları hemen şimdiden yapmaya başlamıyorsunuz? Şu anda yaşadığınız hayattan memnun musunuz? Hak ettiğinize inandığınız bir hayatı mı yaşıyorsunuz? Düşlediğiniz hayatı yaşamak için daha ne kadar beklemeniz gerekiyor? Yaşamak istediğiniz hayat ile yaşadığınız hayat arasındaki farklar neler? Kendinizde ve hayatınızda hiçbir değişiklik yapmazsanız on yıl sonra nasıl bir hayat yaşıyor olacaksınız? Bugün yaptıklarınız beş yıl sonra sizi nereye götürecek, siz nerede olmak istiyorsunuz? Hayatınız değişmeli ise bunu siz yapmazsanız kim yapacak? Bugün yapmazsanız ne zaman yapacaksanız? Buradan başlamayacaksanız nereden başlayacaksınız? “Yarın bambaşka bir insan olacağım.” diyorsanız neden bugünden başlamıyorsunuz?
 
Tüm bu sorulara derin düşünce süzgeçlerinden geçmiş yazılı cevaplar verirseniz iç motivasyonunuz için gerekli dinamikleri harekete geçirebilirsiniz.
 
Ataletli olduğunuz için harekete geçmiyor değilsiniz, harekete geçmediğiniz için ataletlisiniz. Ataleti yenmek için yapmanız gereken tek şey kalkmak ve yapılması gerekeni yapmaktır. Her insanın içinde tembellik kadar çalışkanlık da bulunur. İçinizdeki çalışkan tarafı bulun ve güçlendirin.
 
Atalet içinde yaşayan kişinin içinde eksik olan 3H vardır:
  1. Hareket
  2. Heyecan
  3. Hız
Bu üçlüye “hırs”ı da katabilirsiniz.
 
Hayatta gidebileceğiniz en ileri noktayı bir düşünün: Sizi o noktaya götürecek olan yolu düşünün, o yolun nereden başladığını düşünün. Sizce hayatta gidebileceğiniz en ileri noktaya sizi götürecek yol nerenden başlıyor? Ayağınızın ucundan! Kalkın, bir şeyler yapın! Haydi başlayın!
 
Atalet kavramını farkında olmak bile çoğu kez ataleti yenme sürecini başlatmaya yeter. Ataleti tanımak ataletten kurtulmanın ilk adımıdır. Atalet kelime anlamı olarak “eylemsizlik hali” demektir. “Atıl” kelimesi ise kullanılmayan potansiyeli yani “atıl kapasiteyi” ifade eder. Sosyal bilimlerde atalet, eylem yeteneklerindeki zayıflığı ifade eder. Harekete geçmeme, harekete geç geçme, ağır kanlı hareket etme gibi durumlar için kullanılır.
 
Ataletli olmak ne demektir? Ataletli olmak, atıl halde yaşamaktır. Kendi en iyi halini bulmaya, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmamaktır. Ataletli hayat, isteksizlik ile yorgunluğun, tembellikle depresyonun, yavaşlık ile yılgınlığın “ortaya karışık” halde yaşanmasıdır.
 
Atalet iki şekilde karşımıza çıkar:
 
           1. İnsanın ruhunu sararak onu eylemsizleştiren psikolojik atalet.
           2. İnsan bedenini sararak onu hantallaştıran fizyolojik atalet.
 
Psikolojik atalet neyi engeller? Düşünülmüş şeylerin pratiğe dökülmesini engeller. İnsanların amaçlarını gerçekleştirmek için eyleme geçmelerini engeller. Yapılmış planları uygulamak için harekete geçmeyi engeller. İşlerin sürüncemede kalarak sonuçlanmasını engeller. Üstelik donuk ve buzlanmış bir beyin ile yorgun ve yılgın bir ruhtan oluşan hayat kimyası içinde yaşamaya neden olur.
Fizyolojik ve psikolojik atalet birbirini besler. Fizyolojik atalet, psikolojik atalet yaratır. Psikolojik atalet de fizyolojik ataleti besler. Atalet döngüsü böylece kalıcılık kazanır.
 
Fizyolojik Ataletle Başa Çıkma Şekilleri:
Bedenimizi kullanma şeklimiz ile atalet arasında ciddi bir ilişki vardır. Ana beden duruşumuz neler hissettiğimizi, neler yapacağımızı ya da yapmayacağımızı belirler. Omuzları çökmüş gözleri ayakucuna bakan, kamburu çıkmış bir halde yaşıyorsanız yaşam yorgunu olursunuz. Bunun iki sonucu vardır:
 
  1. Vücut kimyanız negatif salgılar yapacak ve siz kendinizi daha da olumsuz hissedeceksiniz.
  2. Karşınızdakiler vücut dilinizi okuduğunda sizin “enerjisi düşük” biri olduğunuzu düşünecektir. Bu durum, örneğin herhangi bir iş başvurusunda size çok da yardımcı olmaz.
Fiziksel zindelik zihinsel zindeliği yaratır. Spor fiziksel ataleti kırar. Ayrıca sağlıklı beslenme de atalet kıran diğer bir etkendir. B ve C vitaminleri bakımından eksik bir diyet kişide halsizlik ve yorgunluk yarattığı gibi hastalıklara karşı da daha açık bir bünyenin oluşumuna neden olur.

Beynimizdeki Atalet Halleri:
            1. Entelektüel Atalet
            2. Duygusal Atalet
 
Entelektüel atalet, bir kişinin zihninin donuklaşması yüzünden yeni şeyler öğrenmemesi, yeni şeyler düşünmemesi sonucunda kapalı bir akıl ve donuk bir beyinle hayatını sürdürmesidir. Entelektüel atalete kapılmış insanlar yeni bir şey öğrenmek istemezler, önemli şeyler üzerine düşünmeyi sevmezler, yeni bir fikir ortaya atmak için de çaba göstermezler. Entelektüel ataletin tipik örneği kitap okumamaktır. Bu türden kişilerin her olaya karşı şablon cevapları ve çözümleri vardır. Herhangi bir nedenle bilgilerini zorlayıcı durumla karşılaştıklarında kolayca başları ağrıyıverir.
 
Duygusal atalet ise bir kişinin hiçbir şey yapmak istememesi ve iş yapma heyecanını yitirmesi halidir. Duygusal atalet yaşayan kişiler kararsız ve isteksiz bir haldedir. Onların bu psikolojik durumu kendi kendilerini sabote etme hali olduğu için eyleme geçemez ve hareketsiz kalırlar.
 
Başarı Ataleti, Amaca Ulaşmak İçin Harekete Geçmeme Hali:
Başarı ataleti ile kastedilen “ideallerimize ulaşmak için yapmamanız gerekenleri yapmamayı” ifade ediyoruz.
 
Başarı ataleti yaşayan kişiler, hayatta başarılı olmak, ideallerindeki gibi bir hayat kurmak için neler yapmaları gerektiğini bilirler. Bunları niçin yapmaları gerektiğini de bilirler. İsterlerse nasıl yapabileceklerini de bilirler. Yapmamakla neler kaybettiklerini, yaparlarsa neler kazanacaklarını da bilirler. Yapmayı istediklerini de düşünürler ancak yine de hiçbir şey yapmazlar.
 
Ataletin başarılı olma sürecindeki rolünden hareketle başarı ataletine, “yapılması gereken bir işi yapılması gereken zamanda, yapılması gereken yerde ve yapılması gereken şekilde yapmamak” şeklinde tanımlıyoruz.
 
Atalet, bir tür başarısızlık döngüsü oluşturur. Bu döngüyü aşağıdaki şemada olduğu gibi özetleyebiliriz:
 
Cehalet: Bilinmesi gereken şeyleri bilmemek.
Gaflet: Dikkatsizlik, dalgınlık, aymazlık, önem verilmesi gerekene önem vermemek.
Atalet: Yapılması gerekenleri yapmamak.
Sefalet: Yoksul, mutsuz ve sefil bir durumda olmak.
Felaket: Krizler ve kötü olaylarla karşılaşmak.
Esaret: Kendini yönetebilme özgürlüğünü yitirip başkalarının esiri olmak.
 
Cehalet gafleti, gaflet de cehaleti getirir. Eğitimsiz kişiler neye ne kadar önem vereceklerini doğru olarak bilemezler. Neye ne kadar önem vereceğine doğru olarak karar veremeyen insanlar da eğitime yeterince önem veremezler.
 
Gaflet, ataleti atalet de gafleti üretir. Neye ne kadar önem vermeleri gerektiğini bilmeyen kişiler genlikle acil işleriyle ilgilenip önemli işleri sürekli ertelerler. Bu da atalet oluşumuna neden olur. Atalet halinde yaşayan kişiler de canlarından bezmiş halde yaşadıkları için önemli olanın ne olduğunu bile fark edecek zihinsel ve fiziksel güce sahip değildirler.
 
Atalet sefaleti, sefalet de ataleti getirir. Atalete düşmüş kişiler bir şey yapmadıkları için gittikçe yoksulluk ve acziyet içerisine düşerler. Burada kastedilen yoksulluk ille de parasal anlamda olmak zorunda değildir. Ruhsal yoksulluk da kişiyi en az parasal yoksulluk kadar zorlar ve mutsuz eder. Yoksulluk ve acziyet içerisinde yaşayan kişiler ise kendilerinde bir şeyler yapmak için güç bulamayacaklardır.
 
Sefalet felaketi, felaket de sefaleti getirir. Birilerinin sefalet halinde yaşaması en çok düşmanlarını sevindirir. Bu da felaketleri üzerine çekmesine neden olur. Aynı şekilde art arda felaketler yaşayan kişi ya da toplumlar daha fazla sefalete düşerler.
 
Felaket esareti, esaret de felaketi getirir. Art arda felaketler yaşayıp kendi içinden kurtarıcı çıkaramayan toplumlar ya da kendi içinden çözümler üretemeyen kişiler bağımsızlıklarını kaybederler başka toplumların/kişilerin yönetimine açık hale gelirler.

www.serkanozkan.com.tr    www.okunlp.com
0532 492 26 20



7 Mart 2013 Perşembe

KURUM KÜLTÜRÜNÜ ETKİLEYEN BAŞLICA FAKTÖRLER


Vizyon: Ortak hedef ve inançları ifade eden vizyon, bir kurumun yönünü belirlemede hayati öneme sahiptir ve bu anlamda kurumun akıllardaki imajı olarak da düşünülebilir.
Vizyon, çalışanları ortak noktada birleştirmede çok etkilidir ve belirli vizyonu olan organizasyonlar diğerlerine göre daha başarı olurlar. Vizyonun özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
• Gelecekle ilgilidir.
• Misyon değildir.
• Doğru ya da yanlış olamaz.
• Kendisi ile uyuşmayan faaliyetler dışındakileri hiçbir zaman sınırlamaz.

Vizyonun özünde her zaman mükemmeli aramak vardır ve güvensizlik kavramını ortadan kaldırarak ortak bir ruh ve kimlik yaratır. Özetle, kurumda paylaşılan bir vizyon insanların kurumla ilişkisini değiştirir. Çalışanların kafasında resim ve imgelerden oluşan kişisel vizyonlara ortaklık duygusu kazandırılarak kurumu, ‘bizim şirketimiz’ haline dönüştürülebilir.

Misyon: Misyon, her kuruluşun belirleyip geliştirmesi gereken bir kavramdır. Bir kurum için şu noktalarda rol oynamalıdır:
• Amaç ve yön duygusunu sağlamalıdır.
• Kurum kültürüne katkıda bulunmalıdır.
• Rekabet ve motivasyon için hizmet etmelidir.

Misyon işe anlam kazandırıp rekabet ortamı yaratır. Mutlaka iyi planlanıp yazılması ve sürekli olarak gözden geçirilip incelenmesi gerekir. Misyon hazırlanırken; kurumdaki bütün çalışanlar tarafından paylaşılmasına, kurum çalışanlarının misyonun yapısını bilmesine, kurumsal anlamda misyon konusunda uzlaşmaya varılmasına ve misyonun çalışanları etkilemesine önem verilmelidir.

Kurum Kültürünü Oluşturma Yöntemleri
Kurum kültürü, kurumun kişiliğidir. Her kurumun kültürü, diğer kurumların kültürlerinden farklı özelliklere sahiptir. Kurum kültürü denildiğinde ilk akla gelen kurumun misyonu, vizyonu ve değerleri olabilir. Fakat bunlar aynı sektördeki kurumlarda genellikle birbirine çok benzerdir. Eğitim kurumlarında bu benzerlik birbirinin kopyası ifadelerden oluşabilmektedir.
Bir kurumun kültürünü tanımlamak istediğimizde belirleyici faktörler, o kurumda çalışanlar tarafından da hemen ifade edilemeyebilir. Çünkü kurum kültürü, kurumun bilinçaltında olan esas ve usuller olarak var olan, yaşanan faktörlerdir. O halde kurum kültürünü tanımlayan ve belirleyen faktörler nelerdir?
Bir kurumun iş ve işlemlerinin yerine getirilmesinde birçok davranış şekillerini, kuralları ve farklı uygulamaları görmek mümkündür. Kurumdaki mesai anlayışı, çalışma sistemi, iş görme hızı, çalışma ortamı, işe başlarken sergilenenler, özel eşyalar, çalışanların kıyafetleri, iletişim, değişik pozisyondakilerin kurumdaki statüleri, bilgi akışı ve paylaşım şekli, toplantıların yapılış biçimi, sorunlara yaklaşımda izlenen yol… gibi listeleyebileceğimiz unsurlar irdelendiğinde kurum kültürü hakkında bir fikir sahibi olmak mümkündür. Mesela, mesai bitimi hemen kurumdan çıkan çalışan ile mesai tanımayan bir çalışanın davranışları farklıdır.
Bir kurumda gözlemlenebilir davranış farklılıkları, aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Çalışmaların ayrı ayrı odalarda veya açık bir çalışma alanında, bölmeler içinde yapılması,
Oda kapılarının açık veya kapalı tutulması,
İşlerin hızlı veya yavaş görülmesi,
Çalışma ortamının sessiz veya gürültülü olması,
Sabah, çalışanların hemen ya da kahvaltı, kahve, çay sohbetlerinden sonra işe başlaması,
Kurumu ifade eden bir takı, rozet veya bir eşyanın çalışanlar tarafından kullanılıp kullanılmaması,
Kıyafetlerin resmi veya serbest olması,
Yöneticilerle çalışanlar arasındaki iletişimin, mesafeli ya da rahat ve samimi olması,
Farklı pozisyondaki kurum personelinin aynı katta veya farklı katlarda çalışması,
Bilgi akışı ve paylaşımının kurum içi yazışma, toplantı, haber panoları veya söz zinciri gibi yollarla yapılması,
Toplantıların sık veya seyrek aralıklarla yapılması,
Toplantılara katılımcı sayısının sınırlı olması veya tüm çalışanları kapsaması,
Toplantı gündeminin önceden belirlenip katılımcılara duyurulması veya toplantının bir çağrı üzerine ani olarak yapılması,
Toplantıların zamanında başlayıp bitirilmesi veya uzaması,
Sorun analizleri yapılırken suçlayıcı bir üslûp kullanılması veya çözümlerin tartışılması.

Yukarıda sıralanan maddelere vereceğimiz cevaplar kurumların kültürleri arasındaki farklılıkları belirlemeye ve somutlaştırmaya katkı sağlayacaktır. Ancak yine de bunlar kurum kültürünü tanımlamak için yeterli değildir.
Kurumların vizyonlarında; kalite, ekip bilinci, emsalleri arasında en iyi olma gibi ifadeler yer almaktadır. Kurumdaki değerler ortaya konulurken; kararların alınış biçimi, çalışanlar arasından en iyi performans gösterenin seçilmesi ve ödüllendirilmesi, çalışanların kendi alanındaki işlerini yaparken inisiyatif kullanması veya kurum içi bürokrasiye bağlı kalması, çalışma odalarının herkesin kullanımına açık olması veya olmaması, kurumsal bilgilere ulaşma kolaylığı veya zorluğu gibi göstergelere bakmak kurum kültürü ile ilgili daha net bir görüşün oluşmasına katkı sağlar.
Şirket değerlerini belirlemek, bunlara bağlı olarak vizyon ve misyon oluşturmak, bunları tüm çalışanların sahiplenmesini sağlamak iş hedeflerini anlamlı kılar, çalışan motivasyonunu artırır ve kurumun performansını yükseltir.

Vizyon ve misyon oluşturma sürecinin çalışanlara neler kazandırması beklenir?
Kurumun değerlerini somutlaştırma
Bu sürece katılarak kurumla özdeşleşme
Kurumsal farkındalık ve aidiyet duygusunda artma
Yaptığı işin anlamını kavrama ve bütünle ilişkisini görme
Kurum hedefleri doğrultusunda etkin çalışma
 
Vizyon ve misyon oluşturma sürecinin kuruma neler kazandırması beklenir?
Farklı bölümlerde farklı alanlarda çalışan herkesi ortak bir hedefe doğru yöneltme
Çalışanların, ekiplerin ve kurumun performansı üzerinde fark yaratma
Paydaşların tereddütlerini giderme ve kurum itibarını güçlendirme
Kurumun bütününe özgü etik sistemin gelişmesine olanak sağlama
Çalışanlar tarafından paylaşılan bir anlayış ve inanç oluşturma
Şirketle ilgili sahiplenme duygusunun artmasını sağlama
 
En başarılı kurumlar, kuruma özgü değerlerin ön planda tutulduğu kurumlardır. Çünkü;        
değerler kültürü şekillendirir, kültür, çalışanın iş tatminini etkiler, çalışanın iş tatmini, müşteri memnuniyetini belirler ve müşteri memnuniyeti de kurumun piyasa değerini belirler.
Nasıl ki insanların sahip oldukları ve karar alırken pusula işlevi gören köklü ilkeler olan değerleri o insanların davranışlarıyla dünyaya yansıyorsa, kurumların değerleri de, kurum kültürlerinde ortaya çıkar. Araştırmalar, kurumların değerleri ile çalışan değerlerinin uyum göstermesinin, yüksek finansal performans sağladığını göstermektedir. Günümüzde “kim olduğunuz” ve “hangi değerlere sahip olduğunuz”, ürünlerinizin ve hizmetlerinizin kalitesi kadar önem kazanmaktadır. Kişi, kendi kişisel değerlerinin uymadığı bir kurumda çalışıyorsa, ruhunu ve yüreğini dışarıda bırakarak işe başlayacaktır.

www.serkanozkan.com.tr   www.okunlp.com
0532 492 26 20


9 Şubat 2013 Cumartesi

KURUM KÜLTÜRÜ NEDİR NASIL OLUŞTURULUR?


Niçin bazı kurumlar; karlılık, verimlilik, kalite, yenilik ve yaratıcılık, çalışanların ve müşterilerin memnuniyeti gibi performans göstergeleri yönünden diğer kuruluşlardan daha iyi konumdadırlar? Bu tür soruların cevabı “kurum kültürü” kavramında gizlidir.
Kurumların başarısı büyük ölçüde, sahip olduğu “kültür”e bağlıdır. Paylaşılan vizyon ve misyonu, değerler ve ilkeleri ifade eden “kurumsal felsefe”, kurumun başarısını belirleyen en önemli unsurlardan birisidir. Kurumsal düzen, kurumsal davranış, kurumsal iletişim, kurumsal adalet gibi kavramlar, “kurum kültürü”nün belirleyicileridir. İyi bir kurumsal kültürün mevcut olduğu kurumlarda kurumsal bağlılık ve sadakat, kurumsal yurttaşlık gibi özellikler ortaya çıkar ki bunlar, kurumun başarısında artı değer yaratan unsurlardır. 

“Kurum kültürü” kısa ve öz olarak, “Kurum üyelerinin paylaştıkları anahtar değerler, standartlar, normlar, inançlar ve anlayışlar topluluğu” olarak tanımlanabilir.
Tıpkı bir bireyin kimliği gibi, bir kurumun da kimliği vardır. Kurumun kurumsal kimliğini belirleyen temel unsur, o kurumun kültürüdür. Bu nedenle kurum dışındakiler, kurumsal kimliğe bakarak kurum hakkında bir yargı oluştururlar.
 
Kurumsal kültür, topluluğun türüne göre çeşitli katmanlarda incelenebilir. Bu katmanlar şunlardır:
1. Bir ülkede yaşayan tüm toplumun/ulusun kültürü;
2. Bölge, etnik köken, din ve dil farklılığından kaynaklanan grupların kültürü;
3. Bireyin cinsiyetinden doğan kültür;
4. Kuşak farklılıklarından doğan kültür;
5. Sosyal sınıf ve/veya meslek farklılıklarından doğan kültür;
6. Bir kimsenin çalıştığı kurumun örgütsel kültürü.
 
Burada toplumsal kültürü genel kültür, diğer grupların sahip olduğu kültürü de alt kültürler olarak görmek mümkündür. Bu sınıflandırmaya göre, ‘kurum kültürü’ alt kültürlerden biridir.  
Kurumsal kültürün unsurlarını değerler, iş ortamındaki uygulamalar, kahramanlar, prosedürler ve törenler ile çoğunlukla resmi olmayan iletişim kanallarıyla anlatılan hikâyeler oluşturur. Bir kurumun kültürü başlangıçta, normlar oluşturarak inşa edilmeye başlar, kurumu kuran liderle özdeşleşme yapıp modelleme gerçekleştirerek pekişir ve gruba sonradan giren üyelerin uyumlanması yoluyla da devamı sağlanır. Bu uyumlanma sırasında kuruma giren yeni üyelere kurumdaki uygulamalar ve prosedürler tanıtılır, kurumun varlığı ve başarısında çığır açan kahramanlar örnek gösterilir ve onlar hakkında hikayeler anlatılır. Yani, bir çeşit kültürel oryantasyon eğitimi verilir.

Kurum kültürünün temel özellikleri şunlardır:

         •      Yazılı değildir.
      Tüm çalışanları aynı değerler ve aynı çalışma anlayışı çevresinde yakınlaştırıp birbirine bağlayıcı rol oynar ve kuruma bütünlük kazandırır.
      Değişen koşullarda hedefin kaybolmamasını sağladığı için yol göstericidir ve kontrol aracıdır.
      Kişilerin nasıl davranması gerektiğini açıklar.
      Kuruluş için neyin önemli olduğunu belirler.
      Kişilerin birbirleri ile olan etkileşim biçimini belirler.
      Ne için çaba gösterilmesi gerektiğini anlatır.
      Çalışanlara kurumsal aidiyet hissi verir.
      İnanç ve değerlere bağımlılık yaratır.
      Günlük çalışmalarda rehber olur ve çalışanların davranış biçimlerini belirler.

                   www.serkanozkan.com.tr     www.okunlp.com
                                                0 532 492 26 20

Aşağıdaki fotoğraflar İBB çalışanları için yapılan "Kurum Kültürü ve Aidiyet Seminerleri"nden alınmıştır. 

















<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->

NLP (NEURO - LINGUISTIC PROGRAMMING) NEDİR?

Yaşamımızda üzerinde düşünmeden, otomatik olarak gerçekleştirmiş olduğumuz algılama, düşünme ve davranış süreçlerini, bilinçli hale getirme ve geliştirmede etkin olarak kullanılan bir yöntemdir. NLP'nin altyapısını, insanların çevrelerini nasıl algılayıp bunlara ne şekilde tepki gösterdikleri, nasıl iletişim kurdukları ve davranış kalıpları üzerinde yapılan araştırmalar oluşturur.
 
Neuro: Yaşamımızdaki deneyimleri beş duyumuz ve sinir sistemimimizle algılamamız ve işlememiz sürecidir.
Linguistic: Sinir sistemimizin kontrolünde bilgilerin kodlandığı, sınıflandırıldığı, düzenlendiği ve anlamlandırıldığı sözlü ve sözsüz iletişim sistemimizdir.
Programming: Zihnimizi düzenleme becerimizdir.

NLP, duygu ve düşüncelerimizi bizi daha iyi bir duruma getirecek şekilde kullanmanın yollarını gösterir, iç ve dış iletişimimizin nasıl olması gerektiğini kavratır.

NLP NERELERDE KULLANILIR?
 
Eğitim, sağlık, iş dünyası, satış ve pazarlama, terapi, spor, bireysel danışmanlık, kişisel gelişim başta olmak üzere hayatın her alanında kişinin kendini daha iyi hissedebilmesi, daha iyi ifade edebilmesi için kullanılmaktadır.
 
NLP araştırmaları sonucunda geliştirilen bilgi, teknik ve yöntemler, insanlar arasındaki iletişimi pekiştirmede kullanıldığı gibi, hedef saptama ve çözüm bulma süreçlerinde de yıllardır başarılı bir şekilde kullanılmaktadır.

NLP İLE YAŞAM BİÇİMİMİZİ NASIL İYİLEŞTİREBİLİRİZ?
 
NLP ile düşünce sisteminizi yeniden düzenleyerek algılama ve cevap verme şeklinizi değiştirebilir, başkalarının fark edemediklerini fark eder, kendi yetenek ve sınırlarınızı daha objektif bir biçimde algılayabilir, kendinizi daha çok sever ve saygı duyar, hem kendiniz hem de çevrenizle huzurlu ve etkin bir biçimde iletişim kurabilirsiniz. Fobilerinizden, takıntılarınızdan, korkularınızdan ve kaygılarınızdan kurtulabilir, kötü alışkanlıklarınızı terk edebilir ve yerine iyi alışkanlıklar edinebilirsiniz. Odaklanmanızı ve konsantrasyonunuzu arttırabilir, erteleme alışkanlığınızı terk ederek zamanı yönetir, gerek insan ilişkilerinde, gerek okul, gerekse iş hayatınızda daha başarılı olabilirsiniz.

SONUÇ:

NLP,

* davranış biçimidir, yaşam şeklidir. Çünkü yaşama merak, macera hissi, neyin öğrenmeye değer olduğunu fark etme ve iletişimde neyin insanları etkilediğini öğrenme arzusu ile bakar, yaşamı ender bir öğrenme fırsatı olarak görmemizi sağlar. İnsanları etkileyen iletişim biçimleri ve neyin öğrenmeye değer olduğu konularında ustalaşmayı amaçlar.
 
* bir yöntemdir. Çünkü her davranışın bir yapısı vardır. Bu yapıyı öğrenebilir, değiştirebilir ve modelleyebiliriz. Algılarımızla da hangi davranışın yararlı ve etkili olduğunu anlayabiliriz. NLP kendimizin ve başkalarının dünyayı nasıl algıladığını açıklar.
 
* modelleme yöntemidir, önce insanın doğal olarak neler yaptığına bakar, bunu tanımlar, nasıl yaptığını ortaya koyar ve sonra yaşamının her alanında yapabileceği tercihleri ona sunar, onun alanını genişletir. Davranışlarımızdaki kalıpları ve alışkanlıkları tanımaya başladığımızda, yaşamınıza nelerin yardımcı olacağını ve nelerin de engel olacağını görmeye başlarsınız. NLP sizin bir nehir gibi akabilmenizi sağlar.

* bir teknolojidir. NLP’yi öğrenen kişinin, algılarını ve bilgilerini bir zamanlar olanaksız gibi görünen sonuçlara ulaşmak için organize edebilmesini sağlar.

* mükemmelliğin bilimi ve sanatıdır.
 
* kişinin kendisiyle ve diğer insanlarla iletişimidir.
 
Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz her şey, bir gün mutlaka gerçekleşir…

www.serkanozkan.com.tr

www.okunlp.com